2 Ağustos 2010 Pazartesi

bilinmeyenlere devam

Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe’nin açıklamaları sonrasında gündeme gelen ve haftalardır kamuoyu gündeminde olan Acarkent ve Acarİstanbul tartışmaları sürerken, İstanbul milletvekili Emin Şirin, orman arazisine yapılan kaçak evler konusunda yeni bir iddiayı ortaya attı. Genç Parti Milletvekili Şirin, kamuoyunda Adnan Hoca olarak bilinen Adnan Oktar’ın da aralarında bulunduğu kişilerin oturduğu Kandilli’de orman arazisinde 8 kaçak bina bulunduğunu söyledi. Şirin, sözkonusu evlerin Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminde yapıldığını da öne sürdü. Bu konuda yazılı soru önergesi vererek, İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu’ya bu binaların ruhsatlı olup olmadığını sorduğunu belirten Şirin şöyle konuştu: “Başbakan’ın Acarkent, Beykoz Konakları gibi ormandaki yapılaşmaya karşı yaptıklarını, bir İstanbul milletvekili olarak takdirle karşılıyorum. Bakalım şimdi, iskanı olmaması gereken bu binalara ne diyecekler? Ruhsatsızsa yıkacaklar mı? Eğer ruhsatsız olduklarını görüp yıkmazlarsa, ‘Acarkent ve Beykoz Konakları’na başka amaçlarla bakıyorlar’ diyeceğim.”
TARİKATIN MERKEZİ
Kamuoyu gündemine geçtiğimiz günlerde Oktar Babuna ve ailesi arasındaki tartışmayla gündeme gelen Adnan Hoca kurduğu şantaj ve seks tarikatı nedeniyle 1999’da gözaltına alınıp yargılanmıştı. Davalar sırasında müridleri tarafından tuzağa düşürülen genç kızların Adnan Hoca’nın Kandilli’deki villasına götürdükleri ortaya çıkmıştı. Hiç çalışmadığı halde trilyonlara hükmeden Adnan Hoca “Kitaplarımdan kazanıyorum” dediği parasının izi sürülürken verdiği ifadede Kandilli’deki söz konusu villa için şöyle demişti: “Fırat Develioğlu’nun aile evidir. Bu evde sadece zaman zaman misafir olarak bulundum.”
Ancak geçtiğimiz günlerde, Adnan Hoca’nın karakutusu olarak bilinen Fırat Develioğlu’nun da sırra kadem bastığı haberleri basına yansıdı.
İstanbul gecelerinde boy gösterdikleri günlerde her davete katılan iki ‘prensten’ biri olan ve Adnan Hoca’yla birlikte 10 ay cezaevinde yatan Develioğlu’nun gruptan ayrılmak istediği için Kazakistan’a sürgün edildiği iddia edildi.


Adnan Hoca’nın annesi Mediha Hanım 1988′de Zaman Gazetesi’ne şöyle diyordu:
Türkiye’yi tehdit eden Adnan Hoca fay hattı, 12 Kasım Cuma sabahı, Düzce Depremi’nden 16 saat önce, polisin ‘Kapalı Zarf’ operasyonuyla kırıldı.
Kandilli’deki, Silivri’deki, saray görkemli yaşantıları. Trilyonluk servetin karanlık tarafları. Müritlerin silahları. Politikacılara, işadamlarına, gazetecilere yönelik şantajları. Mikro kameralı seks tuzakları. Enkaza dönen genç kızları. Cemaat içinde, oral-anal ilişki fetvaları, Adnan Hoca Depremi’nin artçı şoklarıydı.
ÖNCÜ SARSINTILAR
Adnan Hoca Depremi’nin gelişi, 80′li yıllarda öncü sarsıntılarla sinyallerini vermişti. Annesi Mediha Hanım, 10 Nisan 1988 tarihli Zaman Gazetesi’ne verdiği röportajda, ‘…Adnan’ım henüz tam iyileşmedi. Hastadır o’ deyip, dikkatleri oğlundaki ruhi bozukluğa çekmiş, açık açık olmasa da ‘Deprem geliyor”a getirmişti sözü.
Adnan Oktar, annesi Mediha Hanım’ı hiç haksız çıkarmadı. Aynı yıllarda bir röportajında, kendisini çok döven üvey babasının acılar içinde öldüğünü söylerken, hem ruhundaki çatlaklara açıklık getiriyordu. Hem de kendisinde toplanan olağanüstü güçlerin altını çiziyordu ki, bu manevranın altında mehdiliğini ilan etme hazırlıkları yatıyordu.
19′UN UĞURU
Adnan Hoca 19 rakamının uğuruna inanıyordu. Gerçek adı Adnan Arslanoğulları, 19 harften oluşuyordu. Ve bu 19′un Mehdiliğin habercisi anlamını taşıdığını iddia ediyordu.
Zamanla müritlerine, kıyametin yaklaştığını, Mehdi’nin ortaya çıkmak üzere olduğunu telkin etmeye başladı.
27 Mart 1988 tarihli Nokta Dergisi’nde, Mehdi konusuna, kendince usturuplu yaklaştı:
Nokta: Geleceği söylenen Mehdi’nin fiziksel özellikleri nelerdir?
Adnan Oktar: İkiyüze yakın alamet sayılıyor. Mesela, orta boylu, geniş alınlı, kaşı kavisli gibi.
Nokta: Yaş söyleniyor mu?
Adnan Oktar: Rivayetlere göre 30-40 yaşları arası deniyor.
Nokta: Siz Mehdi misiniz?
Adnan Oktar: Ben Peygamber Efendi’mizin neslinden değilim. Çocuklara alametlerden söz edince beni Mehdi sanmışlar.
GÖZÜ DOLMABAHÇE SARAYI’NDA
Aynı dönemlerde Adnan Oktar, Mehdi’nin sarayda oturacağının yazıldığını söyler. Kendisinin de Dolmabahçe Sarayı’nda oturacağını iddia eder.
Poliste verdiği ifadesinde, Mehdilik konusundaki cevapları dikkat çekici:
‘Seneler önce Mehdilik konusunda bir kitap yazdım. Ancak hatayı bu kitabı yazmakla yaptım. Çünkü dini konularda derinliğine bilgim yoktu. Arapça’yı bilmem dolayısı ile zaten gerek Kuran-ı Kerim’de, gerekse hadislerde, dünyanın sonunda Mehdi’nin dünyaya geleceği belirtilmiştir. Ben de bu inançlar neticesinde çalışmış olabilirim. Fakat, hadislerde bahsedildiği gibi Mehdi’nin sakallı, alnı geniş, ufak burunlu olduğu ima edilir. Ben de fiziken buna benzediğim için müritler tarafından benzetme yapılabileceği kanaatindeyim. Fakat bu konular eskilere dayanır. Sonradan bu inançlardan vazgeçtik.
Adnan Hoca, polis ifadesinde, bir zamanlar kendini Mehdi saydığını inkár etmez. Mehdi’nin tarifini, kendi fiziksel görüntüsünü ve yaşını örnek olarak verir. Hem dini bilgisinin zayıflığı nedeniyle böyle bir yanlış fikre kapıldığını söylerken hem de Arapça Kuran-ı Kerim ve hadisler okuduğuna dikkat çeker.
ARAPÇA BİLMİYOR
Oysa aynı sorgunun bir başka bölümünde şunları söyler:
.’Arapça bilmiyorum. Farsça bilmiyorum. Sadece lise İngilizcesi biliyorum ve dini eğitim yapmadım.’
Hangisi doğru?
Adnan Oktar’ın hafızası, bir saatlik sorgulamada, söylediği yalanları hatırlayacak kadar kuvvetli değildir.
Adnan Oktar şeriat konusundaki görüşlerini 2 Haziran 1986 tarihli Hürriyet Gazetesi’nde açıklar:
‘Kuran-ı Kerim’de yazdığı biçimdeki şeriata taraftarım tabii.’
Hilafet konusunda ise 30 Nisan 1986 tarihli Bulvar Gazetesi’ne görüş bildirmiş:
HALİFEYİ HALK SEÇMELİ
‘Halifeliğin kaldırılmasına gerek yoktu aslında. İslámiyette halifelik vardır. Ama halifeden kastım, 16 atın çektiği bir arabanın içinde, şişman, göbekli adam anlamında değil. Aklı başında, seçkin, kaliteli bir insan. Halifeliği cumhuriyet şeklinde düşünürüm. Halk seçmeli.’
Nurculuk hakkındaki görüşlerini 27 Ocak 1988 tarihli Zaman Gazetesi’nde anlatır:
‘Cereyanlardan, mesela Nurculuk bizi çok etkileyen, çok beğendiğimiz bir akımdır. Bediüzzaman Saidi Nursi Hazretleri’ni çok takdir eder ve eserlerinden yararlanırız. Bediüzzaman da bizim üstadımızdır. Mürşidimizdir.’
Kıbrıslı Şeyh Nazım Kıbrısi, İstanbul’a geldiğinde Adnan Oktar’ın adamları ile görüşür.
HOCA’YA ŞEYH DESTEĞİ
Şeyh Nazım da Adnan Oktar’a 21 Ocak 1989 tarihli Güneş Gazetesi’nde yayınlanan röportajında destek verir:
‘Allah ile arasında ne gibi bir rabıta olduğu belli olmaz. Belki bir icabat saatinde dua eden olur, başlarına bir felaket gelir. Onun için Adnan Hoca ile uğraşılmasını tavsiye etmem. Bundan sonra da uğraşanlara bir felaket geleceğini haber veririm. Çünkü ben de bazı şeyler bilirim. Maneviyat yolunda bazı haberlerim olur. Haber verirler.’
Adnan Hoca’nın kendi koyduğu kurallara göre namaz beş değil üç vakittir. Abdest almadan namaz kılmak vaciptir. Erkek müritler, Peygamber sünneti olduğu için saçlarını ortadan ikiye ayırmalı, kızlar, etrafın ve ana babalarının tepkisini çekmemek için kapalı konumlarını bırakmalıdır.
Arapça bilmiyorum. Farsça bilmiyorum. Sadece lise İngilizcesi biliyorum ve dini eğitim yapmadım.
Adnan Oktar
İslámiyet’te halifelik vardır. Ama halifeden kastım, 16 atın çektiği bir arabanın içinde, şişman, göbekli adam anlamında değil. Aklı başında, seçkin, kaliteli bir insan. Halifeliği cumhuriyet şeklinde düşünürüm. Halk seçmeli.’
Adnan Oktar
Kod adı: Harun Yahya
Babası Yusuf Efendi’ydi.
Annesi Mediha Hanım. 2 Şubat 1956 yılında Ankara’da doğdu. Babasını küçük yaşta kaybetti. İlk ve orta öğrenimini Ankara’da tamamladı. Ortaokulu Cebeci’de, liseyi Kurtuluş’ta okudu. Liseden sonra özel bir dershaneye gitti. 1979 yılında İstanbul’daki Devlet Güzel Sanatlar Akademisi İç Mimari bölümüne girdi. Bir süre sonra okuldan ayrılan Adnan Oktar, İstanbul Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi Felsefe ve Tarih Bölümü’ne girdi. Bu okulu da yarım bıraktı. Kandilli’deki, Dolmabahçe Sarayı yavrusu evine taşınana kadar, Ortaköy Dereboyu Caddesi’ndeki evde annesi ve anneannesi ile birlikte yaşadı. Asıl soyadı Arslanoğulları’dır. Bazı yazı ve kitaplarında Harun Yahya adını kullanır. Bu takma ad, Hz. Musa ve Hz. İsa’nın yardımcılarının adıdır.
Adnan Hoca’nın kendi koyduğu kurallara göre namaz beş değil üç rekáttır. Abdest almadan namaz kılmak vaciptir.
Erkek müritler, Peygamber sünneti olduğu için saçlarını ortadan ikiye ayırmalı, kızlar, etrafın ve ana babalarının tepkisini çekmemek için kapalı konumlarını bırakmalıdır.
Adnan Hoca müritlerinin arasında ünlü isimlerin bulunmasına özel bir itina gösterir.Bu yüzden şantaj dahil her yola başvurmaktan çekinmez. Yukarıda Ahu Tuğba ile görüşürken çekilen fotoğrafı bu durumun kanıtlarından
biri. Gülay Pınarbaşı’nın Adnancılar’a katılma macerası da pek tantanalı geçmiş. Kamuoyu günlerce bu ünlü mankenin kapanmasıyla meşgul olmuştu
1999 Hurriyet
Şok eden itiraflar
Asım GÜNEŞ, Toygun ATİLLA
Hürriyet, Adnan Hoca’nın Emniyet’teki ifadesini ele geçirdi. Sindirmek istediği kişilere komplo düzenlettiğini itiraf eden Adnan Hoca, birçok ünlünün yer aldığı şantaj listesini de açıkladı.
İSTANBUL Polisi’nin 12 Kasım 1999′da 50 adrese birden düzenlediği baskınlar sonucu başında bulunduğu şantaj çetesi çökertilen Adnan Oktar, sindirmek istediği kişilere ‘imamlar’ı aracılığıyla komplo düzenlettiğini itiraf etti. Oktar, polisteki ifadesinde, imamlarına emir vererek, cinsi münasebette bulunurken gizli video görüntülerini çektirdiği ya da pornografik görüntülere fotomontaj yaparak basın kuruluşlarına ve yakın çevrelerine göndererek sindirmeye çalıştığı kişilerin listesini açıkladı.
LİSTE ÜNLÜ DOLU
Oktar, Emniyet’teki ifadesinde, manken Ebru Şimşek, dansözler Leyla Adalı ve Tanyeli’ye ‘fahişe oldukları için’ şantaj yaptırdığını itiraf etti. Clup 2019′un sabihi Ceylan Çaplı da, Adnan Hoca’nın müritlerinden biriyle evli olan kızının boşanmasını sağlayınca, çetenin hışmına uğramış. Oktar’ın ifadesine göre, Prof. Dr. Adnan Ziyalar, Adli Tıp’ta görevliyken, Tura Turizm’in sahibi Çetin Saraç’ın kızını, Adnan Hoca çetesinden kurtarmasına yardım edince, rüşvet tuzağına düşürülmüş.
YILMAZ’A MASON KOMPLOSU
Oktar’ın itiraflarına göre, şantaj listesinde politika dünyasından Mesut Yılmaz, Mehmet Ağar, Celal Adan, Meral Akşener; basın sektöründen de Dinç Bilgin, Zafer Mutlu, Fatih Altaylı, Ayşe Özgün, Ayşe Arman ve Savaş Ay’ın adı yer aldı. Hoca’nın imamları, Semra Özal’ın papatyalarından Nadire İçkale ile Eyilik Ailesi’ne de şantaj yapmışlar.
MHP VE DYP’YE DESTEK
DYP Lideri Tansu Çiller ve MHP İstanbul Milletvekili Mehmet Gül başta olmak üzere MHP ve DYP’ye destek verdiklerini açıklayan Adnan Hoca, ‘‘Seçim öncesinde Mesut Yılmaz’a fotomontajla mason elbisesi giydirip gazetelerde yayınlanması talimatını ben verdim. Çünkü, 1991 yılında başbakanken beni haksız yere gözaltına aldırmıştı. DYP’nin, ANAP’ın kaybedeceği oyları alması bizim işimize gelirdi’’ diye konuştu.
BABUNA İTİRAFI
Örgütten ayrılanları kendi aleyhlerine faaliyet gösteriyor gibi kabul ettiklerini açıklayan Adnan Oktar, ‘‘Örgütten ayrılanları rezil etmek gibi bir stratejimiz vardır. Bu nedenle geçmişte çocuklarını bizden ayıran aileler hakkında şantaj ve tehdit faaliyetlerinde bulunduk. Çocukları, kiralanan evlerde birlikte tutup, ailelerinden kopartırız. Hiçbiri benim talimatlarım dışına çıkmaz’’ dedi. Adnan Hoca, kız kardeşleri Tuğba ve Hüma Babuna’nın müritleri arasında olduğunu söylediği kan kanseri olan Oktar Babuna için süzenlenen ve skandala dönüşen kan kanpanyasının kendi emriyle başlatıldığını da kabul etti.
Nasıl Adnan Hoca oldum
ADNAN Oktar, beş parasız sürünürken nasıl Adnan Hoca olduğunu, trilyonlarla nasıl oynadığını polis ifadesinde tüm açıklığıyla anlattı:
‘‘1956 yılında Ankara’da doğdum. 1979 yılında Fındıklı’daki Güzel Sanatlar Akademisi’ni kazandım. 3′üncü sınıfta öğrenci olayları nedeniyle okulu bıraktım. Daha sonra İ.Ü. Felsefe Bölümü’ne kayıt yaptırdım ve yine öğrenci olaylarından dolayı okulu bıraktım.
1986′da Bulvar Gazetesi’nde yazdığım bir yazıdan dolayı Ümmetçilik propagandası yapmak suçundan tutuklandım ve 9 ay cezaevinde kaldım. 10 ay Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde kaldım.
DİNİ BİLGİM YOK 1987′de Harun Yahya adıyla Yahudilik-Masonluk isimli kitap yazdım. Dini eğitimim olmadığı doğrudur. 1979-80 yıllarında Adnan Hoca Grubu olarak bilinen örgütlenmeyi tek başıma oluşturmaya başladım. O dönemde Yasin Gürlek ve 2-3 kişi daha benim yanımda idi. Daha sonra Akademi öğrencileri arasından 20-25 kişilik bir grup oluşturdum. Gürlek halen benim müridimdir ancak örgüt içinde bir görevi yoktur. 1991 yılında Bilim Araştırma Vakfı’nı kurana kadar geçen süre içerisinde örgütlenme ve faaliyetlerime devam ettim.’’
1993′te müritlerimden Fırat Develioğlu’nun bizim için kiralamış olduğu Kandilli’deki villaya taşındım. Buranın kirası bildiğim kadar 3.5 milyar lira. Silivri’deki çiftliğe ben gitmem, müritlerim orada kalır.”
Yakalandığında aşk yapıyormuş
ADNAN Oktar, 12 Kasım gecesi yapılan baskın sırasında polisin kendisini uygunsuz vaziyette yakaladığını itiraf etti. Oktar, polise verdiği ifadesinde, ‘‘Beni yakaladığınız akşam Bahadır Güven bana birlikte olmam için Tuğçe isimli kızı getirmişti’’ diye konuştu. Şebekelerinin içinde ‘Bacılar’ adı verilen kadınlarla cinsel ilişkiye girmenin yasak olduğunu söyleyen Oktar, ‘Cariye’ adını verdikleri kadınların ise müritler, abiler (İmamlar) ve kendisi tarafından ‘cinsi olarak kullanıldığını’ itiraf etti.
18 yıl hapsi isteniyor
İSTANBUL DGM Cumhuriyet Başsavcılığı, Bilim Araştırma Vakfı Fahri Başkanı ‘Adnan Hoca’ lákaplı Adnan Oktar ve müridleri hakkındaki soruşturmayı tamamladı. DGM Savcısı Ahmet Gürses’in hazırladığı iddianamede, Adnan Oktar ve kurduğu ‘örgütün’ 32 yöneticisi hakkında ‘tehdit ile menfaat sağlamak’, ‘çıkar amaçlı örgüt kurmak’ suçlarından 18 yıla kadar ağır hapis istendi. Sanıkların hüküm giymesi halinde, ele geçirilen tüm mallarına devlet tarafından el konulması da talep edildi.
İstanbul DGM Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan yapılan yazılı açıklamada, Adnan Hoca ile birlikte hapis istenen sanıkların isimleri şöyle sıralandı:
Fırat Develioğlu, Emre Nil, Halil Hilmi Müftüoğlu, Mustafa Kemal Gül, Hasan Basri Güner, Uğur Örmen, Ferhat Terkoğlu, Ufuk Özturgut, Hatice Tijen Öztemir, Alev Ulaşoğlu, Meltem Arıkan, Korkut Yasa, Burak Abacı, Kartal İş, Turgut Aksu, Altuğ Müştak Berker, Burak Sanver, Seçim Köse, Tarkan Yavaş, Ali Suat Kütahnecioğlu, Tolga Horoz, Adnan Tınarlıoğlu, Emre Çalıkoğlu, Bahaettin Selçuk Hazineci, Atilla Menevşe, Mesut Soltay, Muhammed Cihat Gündoğdu, Mehmet Murat Atmaca, Murat Terkoğlu, Gökalp Barlan ve Ersin Alacadağ.
Adnan Oktar’ın fahri başkanı olduğu Bilim Araştırma Vakfı’nın sözcüsü olan ve operasyon başladıktan sonra kayıplara karışan Bahadır Güven ile 3 arkadaşı hakkında gıyabi tutuklama kararı çıkarıldı. DGM savcılığı tarafından açılan davadan, dosyaları ayrılan Güven ile diğer 3 kişinin aranmasına devam edildiği bildirildi.
Şantaj çetesinin iç yüzü
ADNAN Oktar, polisteki ifadesinde kurduğu şantaj şebekesinin sistemini de tüm ayrıntılarıyla anlattı. Oktar, ‘‘Hoca, yani lider ‘Ahmet Abi’ kodunu kullanan ben Adnan Oktar, benden sonra yapılanmada ‘İmamlar’ dediğimiz örgütü yöneten bir nevi konsey yapılanması vardır’’ diye konuştu.
İMAMLAR Çetede, ‘İmamlar’ direkt olarak Oktar’a bağlı çalışıyorlar. İmamların başlıca görevi Oktar’ın verdiği talimatları yerine getirmek. Ayrıca gruba eleman temini ve imam seviyesinde olmayan diğer müritleri yönlendirme ve yönetme görevleri imamlara ait. Oktar ifadesinde, ‘‘Erkek imamların bir görevide bana ilişkide bulunmam için kadın ve kız getirmektir. Müritlerimin zengin, zeki, akıllı ve kültür ve güzel kişilerden olmasına özen gösteririm. Bunun nedeni bu şahısların çevrelerinin geniş olması, böylece örgüt olarak daha kısa sürede güçlenmemizi sağlamalarıdır’’ diye konuştu. Oktar’ın ‘konsey üyeleri’ olarak adlandırdığı 7 imamın kimlikleri ve özel sorumluluk alanları ise şöyle:
Bahadır Güven (siyasi çevreler ile çetenin işlerini takip),
Fırat Develioğlu (hukuk-araştırma),
Emre Nil (mali işler),
Bülent Tatlıcan (yazı işleri ile ilgilenir fikirler üretir),
Uğur Örmen ve Ferhat Terkoğlu (sekretarya görevi, kitap yazma çalışmaları, yemek yapma),
Timur (mali yardım).
BACILAR Bayan imamlar olarak da adlandırılar ‘Bacılar’, 4 ayrı evde kalan ve ailelerinden ayrılarak çeteye katılan bayan müritlerden sorumlu olarak çalışıyorlar. Bacılar aynı zamanda Oktar’ın kitap yazma işinde de rol alıyorlar. Örgütlenme içerisinde Bacılar’la herhangi cinsel ilişkiye girmek yasaktır. Bacılar grubu, Alev Ulaşdoğlu, Meltem Arıkan, Hatice Tijen Öztemir ve Arzu Leman Öztemir’den oluşuyor,
CARİYELER Müritler tarafından bulunan kızlar olarak adlandırılan ‘Cariyeler’, Adnan Oktar ve İmamlar’la birlikte oluyor. Müritler ve İmamlar’ın cariyelerle ilişkiye girmeleri sırasında bir mürit şahit gerekirken, Oktar’ın aşk geceleri için böyle bir zorunluluk bulunmuyor. Oktar ifadesinde, ‘‘Benim dini anlayışıma göre kadın ve erkek dini nikahlı değilse erkek kadınla normal ilişkide bulunamaz. Bulunursa zina sayılır. Bu nedenle müritlerim cariyelerle anal veya oral seks yapmak sorundadırlar. Aksine davranana ceza veririm. Kemal Gül bir cariye ile normal ilişkiye girince bundan haberim oldu ve kendisi ile 2 sene görüşmedim’’ dedi.
Müridin evinde MİT belgeleri
DGM Savcısı Ahmet Gürses tarafından hazırlanan 24 sayfalık iddianamede, Adnan Hoca ve çetesinin kimlere, nasıl şantaj yaptıkları tek tek anlatıldı. İddianamede, yapılan baskınlar sırasında bir müridin evinde bulunan Mehmet Ağar’la ilgili MİT Müsteşarlığı tarafından Başbakanlık’a yazılmış gizli bir belge de delil olarak gösterildi. Soruşturmanın Celal Adan’ın İstanbul DGM Başsavcısı Erdal Gökçen’e verdiği şikayet dilekçesinden sonra başlatıldığı bildirildi.
Hürriyet Gazetesi
1999
Fena sızmışlar
Şantaj ve seks çetesinin başı Adnan Oktar’ın, siyasi güç kazanmak için RP, FP, DYP ve ANAP’la çeşitli ilişkiler içine girdiği belirlendi. Adnan Oktar’a yakın adamların polise yaptığı itiraflar, bu ilişkilerin ne kadar çarpıcı olduğunu gözler önüne serdi. Erbakan ve Çiller’i destekleyen örgüt, önüne çıkan engelleri kaldırmak için şantaja ve tehdide bile başvurmuş.
İSTANBUL polisinin Adnan Hoca ve müritlerine yönelik operasyonu devam ederken, Necmettin Erbakan’ın sağ kolu olan FP Milletvekili Oğuzhan Asiltürk’ü telefonla arayarak yardım istemeleri, Oktar ve çetesinin Fazilet Partisi ile ilişkilerini ne kadar ileriye götürdüğünü ortaya koydu. Politik güç peşinde olan Oktar’ın FP’nin yanı sıra DYP Genel Başkanı Tansu Çiller’e de büyük destek verdiği, parti içindeki muhalifleri vazgeçirmek için Oktar’ın adamlarını kullandığı gözler önüne serildi. Kara Kuvvetleri eski komutanlarından ve Turgut Özal döneminde Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği yapan emekli Orgeneral Kemal Yamak’ın yeğeni olan ve siyasi çevresiyle Adnan Hoca çetesine hizmet veren Turgut Aksu, hangi siyasilerle nasıl ilişki kurduklarını isimlerini vererek tek tek anlattı. Aksu, Adnan Oktar’ın müritlerden Alkas Çakmak’ın Çankaya’daki evinin, bu ‘hizmeti’ için kendisine tahsis edildiğini ve kendisine sürekli para yollandığını söyledi.
TRİLYONLUK İŞLER
Örgütün mali işler sorumlusu Emre Nil’den itiraflar:
1995 seçimlerinde ektiklerimizi, RP’li başkanlar seçilince biçtik.
İstanbul ve Ankara büyükşehir belediyelerinden iş aldık. Arkadaşlarımıza ait Atik İnşaat, Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne ait metro ve otobüslere reklam alırdı. Yıllık cirosu 1 trilyon liradır. Rota Reklam, İstanbul’da metro ve belediye otobüslerinin reklam işini yapar. Yıllık cirosu 100 milyar liradır. Epos İnşaat, Zeytinburnu ve Küçükçekmece Belediyeleri’nden inşaat ihaleleri ve taahhüt işleri alır. Yıllık cirosu 100 milyar liradır.
Yıl 1991 DYP
1991 yılının kasım ayı. DYP’nin düzenlediği toplantının ‘Önemli’ konuşmacısı Adnan Oktar. Dönemin DYP yöneticileri Süleyman Demirel, Tansu Çiller, Hüsamettin Cindoruk, Orhan Keçeli ve toplantıya katılan diğer partililer Oktar’ı can kulağıyla dinliyorlar. Partilere sızma girişimini uzun süredir sürdüren Oktar, şık giyimi, ağır ağır konuşması ile dikkatleri çekiyor. Daha o zamandan DYP içinde kendine taraftar topluyor. Daha sonraları muhaliflerine karşı Çiller’i destekliyor. Silahların çekildiği kavgalar oluyor. Adnan Hoca ve grubuna yönelik operasyonlar da o kavgadan sonra, DYP İstanbul Milletvekili Celal Adan’ın şikáyeti üzerine başladı. Ceylan Intercontinental Otel’de Hoca’nın adamları ile arasında geçen, silahların da çekildiği tartışmanın ardından bir açıklama yapan Adan, Adnan Oktar ve müritlerinin İstanbul Polisi tarafından korunduğunu öne sürdü. Adan’ın açıklamaları ve şikáyeti üzerine başlatılan operasyonlarda Adnan Oktar ve çetesi çökertildi.
Yıl 1990 ANAP
Sağdaki partilere destek veren, desteklediği politikacılara muhalif olanları da şantajla susturmaya çalışan Adnan Oktar, ANAP’lılarla da sık sık bir araya geldi. ANAP’lı eski bakanlardan İmren Aykut’la 1990 yılının kasım ayında bir yemekte görülen Oktar, bu partiden pek çok isimle yakın ilişki içine gerdi. Oktar, Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde ‘Paranoid Şizofren’ teşhisiyle yatarken, o dönem hastanenin başhekimi olan Yıldırım Aktuna ile de samimiyetini
ilerletti.
Tayyip Erdoğan’ı biz başkan yaptık
Bilim Araştırma Vakfı’nın hukuki işlerini yürüten Fırat Develioğlu’ndan çarpıcı ifadeler:
1992 yılında kayınpederim İhsan Yalçın’ın Sarıyer Belediye Başkanlığı yaptığı dönemde, Özer Çiller’le tanıştık ve samimi olduk. DYP ile ilişkilerimiz bundan sonra başladı. Özer Çiller’e beni, Öncü Gazetesi yazarı Behiç Kılıç götürdü.
Seçim öncesi bir yemekte Erbakan ile buluştuk ve sohbet ettik. O zamanlar Refah Partisi Genel Başkanı’ydı. Recep Tayyip Erdoğan’ın İstanbul için çok iyi aday bir aday olacağını, bizim gönlümüzde de onun yattığını ve destekleyeceğimizi söyledim.
Recep Tayyip Erdoğan aday gösterildikten sonra bize, elinde Zülfü Livaneli ile ilgili devlet aleyhine söylemiş olduğu sözleri içeren bir türkü kaseti olduğunu söyledi. Yayınlayıp yayınlatamacağımızı sordu. Bahadır, Kadir Çelik’i arayıp kaseti yayınlattı.
Bahadır Güven DYP kampanyalarına katıldı, milletvekillerinin seçim kampanyalarını yürüttüler.
Turgut Aksu, RP Milletvekili adayı Aydın Menderes’in seçim kampanyasına katıldı.
Turkcell’de çalışan arkadaşımız Esra Efeoğlu aracılığıyla, başta Mehmet Ağar olmak üzere, Mustafa Öz, Celal Adan, Süleyman Soylu, Emniyet Müdür Yardımcısı Atilla Çınar ile ismini hatırlayamadığım kişilerin cep telefonlarının dökümlerini çıkardık.
Colt Pyton marka 38 kalibrelik taşıma ruhsatlı tabancamı, dönemin ANAP Milletvekili Osman Ceylan’ın tavassutuyla 1991 yılında aldım. 1995 yılında süresi bittiğinde, DYP İl Başkanı Faik İçmeli’nin refaransı ile İstanbul Valisi Rıdvan Yenişen’e başvurdum. Süresini uzattı.
Bacılardan Aydın Atmaca, İçişleri eski Bakanı İsmet Sezgin’in yeğeni olur. Atmaca’nın, bacılara silah ruhsatı aldığını duydum.
Erbakan’a kadın gönderdik
Örgütün Ankara temsilcisi Turgut Aksu’dan itiraflar:
Örgütün çıkarları için, Tansu Çiller, Ekrem Pakdemirli, İsmet Sezgin, Necmettin Cevheri, Mustafa Taşar, Oğuzhan Asiltürk, Şevket Kazan, Recai Kutan, Aydın Menderes, İmren Aykut, Osman Ceylan, Mehmet Gül, Köksal Toptan, Ogan Soysal, DYP Kadın Kolları Başkanı Ayla Hanım’la görüştüm.
1995 yılında, RP’nin Olağan Kongresi öncesinde benimle görüşen Necmettin Erbakan, destek istedi. Kongerede ılımlı bir hava oluşturmak istiyordu. Bana, mankenlik yapmış kişileri, kongreye getirip getiremeyeceğimi sordu. Adnan Oktar, Gülay Pınarbaşı’yı gönderdi,
Yine Erbakan’ın isteği doğrultusunda, 1995 genel seçimlerinde, İbrahim Tuncer’le birlikte, RP’ye destek amacıyla, çeşitli çalışmalar yaptık. Aydın Menderes’in seçilmesi için büyük çaba harcadık.
Bu sırada, Melih Gökçek’le de sürekli irtibat halindeydik.
1999 seçimlerinde FP Lideri Recai Kutan bize yeşil ışık yakmadığı için, desteğimizi DYP’ye ve Tansu Çiller’e yönelttik. Bir grup arkadaşımız da MHP’li Mehmet Gül’ün kazanması için çalıştı.
1995 seçimleri öncesi, Tansu Çiller’in konuşma metinlerini, BAV yöneticileri Bahadır Güven, Fırat Develioğlu ve Ersin Alacadağ hazırladı.
Seçimler sonrasında, birinci olan RP ile üçüncü olan DYP’nin ittifak kurması için çok büyük çaba harcadık ve Refahyol’un kurulmasını sağladık.
Çiller bizden, parti içi muhalefet yapanlara yönelik kampanya başlatmamız için ricada bulundu. Bahadır Güven ve Ersin Alacadağ, Ankara’ya siyasilerle görüşmeye geldiler. Nahit Menteşe, Doğan Güreş, Necmettin Cevheri ve Köksal Toptan ile görüşüp, muhalefeti bırakmalarını istediler.
4 Şubat 2000
Hürriyet Gazetesi
110 metrelik ‘piton’ efsanesi
Silivri ahalisi şu günlerde panikte! Sebebi de, Adnan Hoca çiftliğinden kaçtığı iddia edilen, tren uzunluğunda, 3.5 tonluk dev bir piton yılanı
MUSTAFA BAKACAK
Adnan Hoca’nın (Adnan Oktar) sarayı andıran süper lüks çiftliğinden ‘dev bir piton yılanının’ kaçtığı iddiası, şu günlerde Silivri ahalisini evlerine kapattı.
Hiçbir yetkilinin doğrulamamasına karşın, ‘dev piton yılanı’ korkusundan köylü tarlasına gitmeye korkuyor, insanlar yatarken camlarını sıkıca kapatıyor, yılan efsanesi ise dilden dile, köyden köye dolaşıyor. “Adnan Hoca’nın çiftliğinden piton yılanı kaçmış, jandarma köylüyü uyarıyor” iddiasının ortaya atılması, önce çiftliğin bulunduğu Fenerköy’de, ardından da sırasıyla Büyük Sinekli, Küçük Sinekli, Seymen, Büyük Kılıçlı, Küçük Kılıçlı, Büyük Çavuşlu, Bekirli ve Kurfalı köylerinde korkulu günlerin başlamasına neden oldu.
‘İnek ve iki koyun yutmuş’
İşi gücü bırakan köylü, yılanla ilgili duyduklarını birbirlerine anlatıyor.
‘Çiftlikte üç piton varmış; satarlarken biri kaçmış’, ‘Piton yılanının boyu 110 metre, ağırlığı 3.5 tonmuş. Sıktığı zaman 8 tonluk basınç uyguluyormuş’, ‘Bir inek ve iki koyunu öldürüp yutmuş’, ‘Seymen Köyü’ne gittiği söyleniyor’, ‘Büyük Kılıçlı Köyü’nün muhtarı yılanı öldürmüş’, ‘Biçerdöverci tarlada görmüş’ diye başlayan hikayelere hergün yenisi ekleniyor.
‘Bir yılan öldürdüm ama..’
Büyük Kılıçlı Köyü’ndeki jandarma karakolunun komutanı, telefonlarının susmamasından, devriye görevine çıkan jandarma araçlarının ‘yılan arıyorlar’ diye yorumlanmasından şikayet ediyor. Büyük Kılıçlı Muhtarı Ahmet Mutlu da, yılan sayesinde ‘kahraman’ ilan edilmesine yol açan gelişmeyi şöyle anlatıyor:
“Gece çalan telefonla uyandım. Çiftlik evinden arayan bir kadın ‘Yılan var!’ diye bağırıyordu. Gittiğimde, yılanın ağaçta olduğunu söyledi. Yaklaştığım ağaçta yılanı görünce çok korktum. Tabancamı çekip peşpeşe ateş ettim. Şarjörümdeki bütün mermiler bitince yılan gürültüyle yere düştü. Kafası kopmuştu. Piton değil, ancak bugüne kadar gördüğümüz yılanlardan büyüktü. Bu olaydan sonra herkes beni kutlamaya başladı.”
21 Temmuz 2002
Milliyet
20.01.2004
“Adnan Hoca” davasına mahkeme dayanmıyor
Kamuoyunda ”Adnan Hoca” olarak bilinen Adnan Oktar’ın da aralarında bulunduğu 36 sanığın yargılandığı dava, İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi’nin verdiği ”yetkisizlik kararı” ile Bakırköy Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderildi. Daha öncede bir kez İstanbul 1 No’lu DGM görevsizlik kararı vermişti.
İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmaya, tutuksuz sanıklar Hasan Basri Güner, Ufuk Özturgut, Burak Abacı, Tarkan Yavaş, Altuğ Müştak Berker, Halil Hilmi Müftüoğlu, Atilla Menevşe, Gökalp Barlan, Hüseyin Avni Cem Yücel, Adnan Tınarlıoğlu, Mehmet Murat Atmaca, Muhammed Cihat Gündoğdu, Alev Ulaşoğlu, Hatice Tijen Öztemir, Meltem Arıkan, Seçim Köse ve Emre Çalıkoğlu katıldı. Adnan Oktar’ın da aralarında bulunduğu 19 tutuksuz sanık ise duruşmaya gelmedi.
MAHKEME KARGAŞASI
Duruşmada söz alan sanık avukatlarından Uğur Poyraz, iddianamede geçen olayların çoğunluğunun Beyoğlu adli yargı sınırlarında gerçekleştiğini belirterek, mahkemenin ”yetkisizlik kararı” vererek dosyayı Beyoğlu Ağır Ceza Mahkemesi’ne göndermesini istedi.
Sanık avukatlarından Ulvi Çağlar da, eylemlerin bitiş noktasının Üsküdar adli yargı sınırları içinde olduğunu öne sürerek, bu nedenle dava dosyasının Üsküdar Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilmesini talep etti.
Görüşü sorulan Cumhuriyet Savcısı Fethi Türkmen ise dava konusu eylemlerin hemen hemen hiçbirinin İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nınyetki alanı içinde bulunmadığını, bir kısmının Beyoğlu, bir kısmının da Üsküdar yargı sınırları içinde kaldığını hatırlattı. Dava konusu eylemlerin çoğunlukla Silivri’deki bir çiftlik evinde planlandığı ve yönetildiğinin bildirildiğini, bu evin de Bakırköy yargı sınırları içinde kaldığını kaydeden Savcı Türkmen, bu nedenle ”yetkisizlik kararı” verilerek, davanın Bakırköy Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilmesini istedi.
Savcılığın bu talebini uygun bulan mahkeme heyeti, ”yetkisizlik kararı” vererek, dosyanın Bakırköy Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilmesini hükme bağladı.
DAVANIN GEÇMİŞİ
İstanbul 1 No’lu DGM’de 7 Nisan 2000′de görülmesine başlanan dava, mahkemenin 12 Eylül 2003′te verdiği ”görevsizlik kararı” üzerine İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gelmişti.
”Görevsizlik kararı”nda, Adnan Oktar’ın da aralarında bulunduğu 34 sanığın, ”cürüm işlemek amacıyla teşekkül oluşturmak” ve ”tehditle menfaat temin etmek” suçlarından 4 ile 11 yıl, diğer 2 sanığın da ”cürüm işlemek amacıyla oluşturulan.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder